EKMEK ARASI “YAPAY ET” LÜTFEN
EKMEK ARASI “YAPAY ET” LÜTFEN

EKMEK ARASI “YAPAY ET” LÜTFEN

Kendi özüne uzaklaşan insanoğlunun başına gelmedik kalmıyor bu yüzyılda. Önce duygularımızı sanala döktük. Gülümsemelerimiz, sarılmalarımız, özlemlerimiz emojilerle tek karakterli ifadelere dönmeye başladı. Sonra heyecanlarımızın yerini kolay ulaşabildiklerimiz, tek tıkla sahip olabildiklerimiz aldı. Sonraları ise toprağın biz olan kokusuna, taze domatesin yağmur kokusuna, portakalın çocukluk anıları kokusuna hasretlerimiz başladı. Hastalandığımızda anne kokan tarhanalar yerini vitamin, mineral deposu!!! haplara bıraktı.  

Kültürümüzde etinden, sütünden, derisinden faydalanılan hayvanlar günümüzde hazır gıda sektörünün en gözde hammadde kaynağı haline gelmiştir. Et ağırlıklı beslenme şekli, fast-food zincirlerindeki et ağırlıklı sunumlar, restoranların en gözde menülerinde yer alan et çeşitleri, raflardaki et ürünlerinin çeşitliliği hayvansal kaynağa talebi giderek artırmaktadır. Bir de nüfus artışı düşünüldüğünde ağıllarda beslenen 2-3 hayvanın yerini büyük besi çiftlikleri almış durumdadır. Hayvanların yedikleri besinlerin bünyelerinde sindirime girmesi, parçalanması, fermentasyona uğraması neticesinde gaz oluşturmaktadır. Endüstriyel tüketim amaçlı yapılan hayvancılığın atmosfere salınan karbondioksit gazının %9’undan ve metan gazının %39’undan sorumlu olduğu ifade edilmektedir.     

Karbondioksitin küresel ısınma açısından etkili olduğu düşünülse de, metan gazının ısı tutma etkisi karbondioksitten 85 kat daha fazladır. Kısaca metan gazı ısının atmosfer tabasında tutulmasını sağlayarak iklim değişikliğine önemli bir ivme kazandırmaktadır. Hayvan gübrelerinin tarımsal olarak verimli kullanılmasını sağlamadan belirli çukurlarda biriktiren ülkeler ise mikrooganizmaların aktivitesi sonucu oluşan metan gazı üretimini teşvik etmektedir. Yani metan gazının sorumlusunu yalnızca sarıkız görmemek gerekir. Çiftliklerin yapım aşamasında stratejik planlamayla doğa dostu çiftlikler kurmak, hatta gübreyi elektrik enerjisine dönüştürmek mümkündür. Diğer yandan hayvanların besinlerine katılabilecek doğal yapıdaki yosun gibi maddeler de sülfür içeriğini önemli ölçüde düşürebilmektedir.    

Hem nüfus artışı, hem hayvansal protein kaynağı ete artan talep, hem çiftliklerin bilinçsiz kullanımı ve yönetimi dikkatleri iklim değişikliği kaynaklı hayvansal üretime çekmiştir. Hal böyle olunca teknoloji şirketleri dahi gözlerini yapay et üretimine dikmiştir.

Et içerdiği kıymetli bileşenler nedeniyle sağlıklı gelişim ve hayat sürecinin köşe taşlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Böcekler, çekirgeler, solucanlar gibi farklı türler çeşitli kesimlerde protein kaynağı olarak tüketilse de farklı tekniklerle üretilen yapay et çalışmaları hızla yürütülmektedir. Laboratuvar ortamında doku ve hücrelerden üretilen etler (in-vitro veya kültürlenmiş), genetiği değiştirilmiş organizmalardan üretilen etler veya klonlanmış hayvan türlerinden üretilen etler yapay et olarak hayatımıza girmek üzere. Nitekim kürlenmiş veya emülsiye edilmiş et ürünleri kapsamında tüketilen başta salam, sosis, sucuk, çeşitli köfte türlerinde çok az miktarlarda et kullanılmakta veya bazen et dahi kullanılmamaktadır. Bu ürünlerde tüketici beğenisini kazanmak üzere farklı aroma maddeleri, baharat ve çeşniler üretime dahil edilmektedir. Demem o ki, yapay ete sözde karşı çıkan, yabancı güçlere kafa tutan bir kesim hayatına çoktan yapay eti dahil etmiş durumdadır. Hatta yapay et ürünlerini ekmek arası yapıp, bazen de suyuna banıp öğün öğün afiyetle yemektedir.

Bir yanıt yazın